Dudağıma ansızın gelip yerleşen ironik gülümsemeyle yanıt verdim içimden:
"Diyene bak!"
Kürsüdeki BDP'li hatip kendilerinin ulu önder diye tesmiye ettikleri Öcalan ve Kandil'deki savaş tanrıları karşısında secdeye duran biri olmasaydı sözlerine belki bir parça değer biçebilirdim. Ama Öcalan'a tanrı gibi bağlanan ve Öcalan'ın her bir sözünü tartışmasız kabul eden biri olunca içimde kabaran ironi, dudağıma gülümseme olarak gelip yerleşiveriyordu işte.
Kürsüdeki hatip Şeyh Said'in ve Seyid Rıza'nın idam edilmesinden söz ediyordu. Ölüm, sindirme ve baskı politikalarına karşı dimdik ayakta durduklarını söylüyordu.
Örnek olarak gösterdiği Şeyh Said ve Seyid Rıza konusunda ulu önderleri Öcalan'ın söyledikleri aklıma geliverdi birden.
Öcalan Şeyh Said ve Dersim isyanının demokrasiye geçmek isteyen Mustafa Kemal'in önünü kesmek için tezgâhlanmış birer İngiliz oyunu olduğunu söylüyordu. Yani Öcalan'a göre Şeyh Said de, Seyit Rıza da birer İngiliz işbirlikçisiydi.
Şimdi soruyorum o hatibe:
Hadi yüreğin yetiyorsa çık eleştir Öcalan'ın bu sözlerini bakayım!
Öcalan'ın Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözüne getirdiği açıklama geldi aklıma.
Ahmet Taner Kışlalı'ya göndermede bulunarak Atatürk milliyetçiliğinin öyle iddia edildiği gibi ırkçı bir milliyetçilik olmadığını, tersine kültürel bir milliyetçilik olduğunu söyleyen Öcalan, "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözünün de gerçekte kültürel bir milliyetçiliğe tekabül ettiğini belirtmekte ve özetle şöyle demektedir:
"Kürtlerin varlığı kabul edilir ve kültürel hakları da verilirse buradaki vatandaşlık tanımı olan Türklüğe hiçbir itirazımız olmaz…"
Ey mangalda kül bırakmayan BDP'li, ulu önderin bu sözüne katılıyor musun katılmıyor musun?
Meclis kürsüsünden hızını alamayıp konuşuyor BDP'li hatip:
"Ölümleri durdurun!"
Diyene bak!
Şimdi ey BDP'li vekil sana sesleniyorum:
Ölümler konusunda bu kadar duyarlıysan, niçin Kandil'deki baronların ölüm siyasetlerine karşı çıkıp tek laf edemiyorsun?
PKK'nın dağda kalmasını gerektiren hiçbir amacı olmamasına rağmen niçin çıkıp da Kürt gençlerini bir ölüm makinesine dönüştüren o savaş tanrılarının politikalarına karşı çıkmıyorsun?
PKK bölgede kendisi gibi düşünmeyen Kürtlere yönelik baskı, ölüm ve sindirme politikası izlerken niçin çıkıp ses yükseltmiyorsun?
Başkalarının PKK tarafından öldürülmesi veya korkutulup sindirilmesi çok hoşuna gidiyorsa o zaman "ölüm değil çözüm istiyoruz!" türünden süslü cümlelerin arkasına sığınman samimiyetsizliğin ve istismarın bir göstergesi değil midir?
Doğru oturup doğru konuşalım…
PKK'nın ölüm kusan silahlarına meşruiyet atfetmeye devam ediyorsanız, gerçekte siz çözümden değil ölümden yanasınız demektir.
PKK öldürdüğünde ses çıkarmayacaksınız, PKK'nın korku, baskı ve ölüm politikalarına destek vereceksiniz, sonra da kalkıp "ölüm değil çözüm istiyoruz" diyeceksiniz, buna en hafif tabiriyle iki yüzlülük denir, ilkesizlik ve tutarsızlık denir…
BDP'li hatip konuşmayı sürdürüyor:
"Bedenlerini ölüme yatıranlar anadilde savunma ve eğitim hakkı istiyorlar."
Tekrar acıyarak gülüyorum…
Bu kadar yalana ve çarpıtmaya ne gerek var?
Hepimiz pekâlâ biliyoruz ki asıl istenen Öcalan'ın özgürlüğünün ve güvenliğinin sağlanmasıdır. Yani ulu önderin ev hapsine alınması talebi asıldır, ötekiler Kürt vatandaşlarımızı mobilize etmek için kullanılan birer araçtan ibarettir.
Hadi diyelim ki bay vekilin dediği gibi olsun!
Peki burada bir siyasetçiye düşen ölümü kutsamak mı olmalıdır?
"Ölüm değil, çözüm istiyoruz!" diyen bir BDP'li siyasetçi şayet sözlerinde samimi ise öncelikle ve önemlilikle Kandil'in bu ölüm siyasetine karşı çıkmak durumunda değil midir?
Demokratik ve siyasi çözüm için Meclis'te bulunan bir siyasetçinin çıkıp evvelemirde ve koşulsuz bir anlayışla "anadilde savunma ve eğitim için ölünmez!" diye haykırması gerekmez mi?
BDP'li vekiller bırakınız bunu söylemeyi, tam tersine Kandil'in talimatı doğrultusunda bedenlerini ölüme yatıran bir siyaset izlemeyi marifet biliyorlar. Sonra da kalkıp hükümetin vicdanını sorguluyorlar ve AK Partili vekillerin Başbakan'a çözüm için ses yükseltmeleri gerektiği çağrısında bulunuyorlar!
Diyenlere bakın!
Bir siyasetçiye hangi haklı talep için olursa olsun ölümü kutsamak yakışmaz…
Bir siyasetçiye ölüm orucuna bedenini yatırmak türünden eylemler hiç yakışmaz…
Ha, bir de şu konu var değinmeden geçemeyeceğimiz…
Öcalan'la avukatların görüşmesi halinde Öcalan'ın ölüm orucuna son verme çağrısında bulunacağını belirtiyor BDP'liler!..
Bu da çelişkinin ve ilkesizliğin bir başka ifadesidir aslında…
O zaman sormak lazım:
Hani anadilde savunma ve eğitim için ölünürdü?
Ulu önderin bir sözüyle ölüm oruçları sona erecekse, o zaman anadilde savunma ve eğitim için bedenlerin ölüme yatırılabileceği inancı ne yana düşer, Kürtlük davası hangi yana düşer?
BDP Eşbaşkanı Demirtaş, Öcalan'ın heykellerini dikeceklerini söylemiş.
Diktatör heykellerinin bir bir yıkıldığı bir dönemde yapılmak istenen bu şey, PKK/BDP canibinin gerçekte nerede durduğunun da çok somut bir göstergesidir.
Kürt Baasçılığının tipik temsilcisi olan bu zihniyetin tek amacı, Kürtlere rağmen Kürtler üzerinde iktidar sahibi olabilmektir.
Hayatları Öcalan'ın iki dudağı arasında çıkacak söze bağlı olanların demokratlık ve özgürlük söylemleri de artık kabak tadı vermeye başladı.