Robert Delaunay: Orfizm resimler yaptı.
Fotoğrafçı Kemal Solmaz'ın vitrininde fotoğraflar vardı. Orfik çekilmiş fotoğraflar. Asker fotoğrafı: Ardahan kalesi ve askerin figürünü Kemal Abi üstüste bindirmiş. Figürlerin kat be kat üstüne konulması orfizm tarzıdır.
Basit bulunabileceğiniz tarz; Robert Dealunay'a nasip olmuş.
Işığın planlara kat, kat uğramasını anlatmak isteyen ressam ışığı tülbent gibi nesnelere örtmüş. Yakın planda, Sabuncuların bostan, bir tülbent onu örtsün. Orta planda Kamer Teyzenin evi ve Şemsinur teyzenin hayatlı evi, derenin paytak ördekleri, köprümüz vede Şükrü Hocanın çeperli, söğütlü evi, bir tülbentte ona. Arka ve son plan, ufki sırtta; Yenimahalle, Son tülbentte ona.
Güneş ışığını Delaunay Sanki bizim Kötemelik mahallesi ile Yenimahallede orfize etmişti. Bir farkla tülbentler kat üstü kat serilmişti.
Güneş ışığını saçmıştı amma velakin Ramazan tabyasında: Güneş yoktu yerinde:
- Çuuuuu!....
Seki'den köprüye eniş aşağı inin! Bizim ev ile seki kayalık yenimahallenin kaleydeskop terasının bence harikulade manzarası arasında Sabuncuların bostan kalmıştı. Büyük tarlayken bostan ve iki ev yapmıştılar. Sabuncuların, nenenin adıda Sofi Dayının hanımı Pamuk Nene ile adaştı. Sofi Dayının Pamuk Nenesi bizim Sütannemiz gibiydi. Bizi bebekken, çocukken çok sevdi.
Pamuk Nenenin bostan; meydan gibi tarlada, kiralık evde bir zaman Başkomiser Haydar Amca oturdu.
Üniformalı belediye giysisini giyinirdi. Tektip diye türkçeye çevrilmiş, üniform kelimesi birleşik- biçim demektir.
Şapkası koyu mavi veya lacivertti. Gömlek açık ultramarin mavisi yani deniz göbeği. Pantalon yine laciverdi.
Uzun boyluydu. Koltuğunun altında ağzı fermuarlı siyah çanta ile yürürdü. Her öğlen yemeğe gelirdi. Disiplinli ve düzen sahibiydi. Akademisyen değildi fakat bir tarihçiydi.
Mütevazi kişiliğinden belli etmezdi; tarihçi ve araştırmacılığını. Bir kaç yıl önce " Ardahan tarihi " ile ilgili kitap okuyordum. Yazarı "Haydar Çetinkaya" Haydar Çetinkaya diye, diye dercettim. Bir neticeye varamadım. Ardahana gittiğimde Celal Karaçay ile Çıldır ve Ardahan tarihi üzerine konuşuyoruz. Aklıma yazarımız geldi sordum kimdir?
Celal:
-Haydar Emim ya, dedi.
Haydar Çetinkaya o Haydar Çetinkaya, ha. Mütevaziliğinden tahmin etmemizi bile imkansızlaştırmıştı. Çalışkanlığı ve zaman azlığı ve dahi kaynakların kıtlığından işin bu yanında hiç tarağı olmamış.
Ardahanın o günkü kıt kanaat kaynaklarıyla bu araştırmaları yapabilmek gerçekten mucize. Kendisi lise mezunu, belediyede çalışarak nafakasını hakediyordu. İki kız çocuğu vardı. Eşi tutumlu hanımefendiydi. Annemle komşu ve arkadaştı.
Haydar Amca Enver Keskin ve Edip Çanakçı ile çalıştı. Her iki belediye başkanıda yaratıcı ve karizma sahibi başkanlardı.
Zabıta başkomiserleri Haydar Amca; Ardahan musiki sevenler derneği kurmuştu. Klasik musiki seven yerli yabancı memurlarla Kızılayın eski binasında fasıllar yapıyordular.
Saz ve söz ehli olgun insanların beklentisi çalıp- söylemek. Bir konser verdiler. Yaz akşamıydı millet bahçesinde şimdiki çocuk parkının orada fıskıyeli havuz vardı. Roma devrinden beri meydanlarda bulunur. Öyle bir fıskıye idi.
Işıkları sallama lambaların altında verdiler. Sandalyeler Tugaydan geldi.
Bir musiki proğramı yapıldı. Keman, klarnet, çümbüş ve öbür sazlar gırla gitti. Şarkı nağnemeleri aynen şöyleydi:
-Ben seni sevdim seveli döndüm deliye
Huyunu benzettim hele hûrî meleğe,
Gönlümü vermişim sana almam geriye
Sor güle bülbüle ne çeker hârın elinden
Bir dahi gül koklamayım yârin elinden.
Dede Efendinin sözleri sazların melodisiyle eskiden semaya yükselmişliği yükseldi Ardahanda. Seyircilerin beğenmiş alkışları Millet bahçesinin dışında yıllarca seslendi. Taşın deliğinden çıkmadık derdi Sarı Dayı. Bizide bir ana doğurdu, derdi.
Haydar Bey Sabuncuların evden çıkar. Fermuarlı çanta kolunun altında. Birden hareketsiz kalırdı. Şapkayı arkaya atar. Çanta ve kalemini gömlek cebinden önce mi, sonra mı çıkartırdı? Çıkartırdı.
Notlar alırdı sarı deftere. Ardahan folkloru veya müziği üzerine.
İlham gelmişti, Haydar Amca fikirleri defterine yazıyor. Ardahan folkloründe kadın giysilerini arkadaşlarıyla düzenliyordu. Komisyonu kaymakam teşkil etmişti. Bütün yurttan folklor giysi envanteri çıkartılacakmış. Kültür bakanlığı bunun seferberliğini başlatmış.
Yurdun her noktasından resmi çalışma guruplarınca derlenen ve toparlanan bulgular bakanlıkça üzerinde uzmanların çalışmaları ile kat'i karar verilerek Standart konuma getirilecekti.
Kofikte takılmıştı komisyon ve Haydar Beye bıraktılar konuyu: Kofiğin neresinde sallanırdı, Sarı liralar?
Yol süreğinde diğer düşünceler gibi kofiği düşünen Folklor tarihçisi, adımlarını arşınlıyacaktı. Zeko Dayıgilin Evin önünde, bilahare yokuşa...Kel Binalı'nın odunluğu yanbeyinde ve Nalbant İbo Eminin dükkanının aradan çarşıya çıkacaktı.
Bugünkü Naim Balcının konfeksiyonu yoldu. Murat Eminin lastikçi dükanı Hamit Eminin sobacı ilk dükanıyla böğürböğüreydi. Kafkasya tipi " Dükan" idiler. Kerpiç Binalar Yola iki; Celil Ağanın fırının arkasına iki adet dükkandı, ufak ve dardı, önden yüksekliği çok azdı girince başınızı eğerek girmeniz lüzum ederdi. İçeride yer kazılmış ve bir o kadar derinleştirilmişti.
Merede kalan soğuğa karşı önlemdi. Badvallı dükkanlar aynı derde mustariben kurgulanmıştır. Toprağın dükanı kızdırması düşünülmüştü.
Bir göz penceresi vitrin niyetine bıkalmıştı. Onun katlanır kapaklı kepengi tahtaydı. üstten eğik düzlemde demir bir şiş ve bağlanınca kilit vurulurdu. Köprübaşında ki Kayatürklerin eski yazıhane, Demirci Ali Dayının metruk dükanı, Tuzcu Rahminin gitti- gidecek dükanı bizim değindiğimiz dükkanların mostraları sayılır.
Hom Benzettim, gülüf eylemişizdir.
Hoç abartı pek fark etmezde!
....Kofiğin liraları bugünkü haliyle alına düşecek diye karara vardı. Yere düşürülmüş demir elli liranın üzerinde kadın resminde liralar alna kakül _ü perçemleyin dinelmişti. Sezgi bir vakadan essahlığa galebe çalıyordu. İlham, Kudretden keşfe, aklı yeni ufuklara taşımıştı. Şenliğe, Zülaliye de kudret kaleminden mülhem sezgiler gelmemiş miydi? Çalışana Allah veriyordu. Lafa daldık!
Zekadan uzak, sezgiydi Haydar Beye güç veren kuvvet veren. O, Zamanın eskimiş bilgisiyle çalışmıyordu. Marangozun sürekli aynı tekrarla yaptığı sandalyeyi üretmiyordu.
Zanaatın takrir ürettiğini pek te iyi biliyordu. Zaman: Eski bilinen şeyler gibi köhne zekayı sanat bilmişti. Haydar Amca; Sezgi ile sanatkarane uğraşmak lazım sayardı. Robert Deluanay ve öncü sanatkarlar, süreyi zamanın önüne almıştı. Oluş halinde Yenimahalleyi görseydi Delaunay kendi eserindeki tülbentleri orfize ederdi.
Franz Klein Yenimahalleyi Beyaz yüzeyde: Siyah kapı- baca boyayan fırça ile ileri geri iki fırça çekerek kompoze ederdi. Sezgiler zekadan farklı, yeni, başka, özgün gösteriyor. Bakmıyor, ufkun ötesini görüyordu. Kazimir Maleviç gibi Özgünlüğü son hıtamına çıkarmak sezgini karıdır.
Oluşu izleyen Kazimir Maleviç sanatını bomboş, bembeyaz kağıtta bembeyaz bir kare düşünün dedi.
Hiçlikçilik ile en özgün sanatlardan birini kurdu. Eğer zamanı, bakmayı izleseydi. Zanaatkar gibi tekraren yapılan şeylerden masa- sandalye yapardı. Sezgi ve sürenin ardına takılarak,Haydar Bey talihi kadar alın teriyle çalıştı ve Tanrının bahşına mazhar oldu.
Uluslararası kongrelerde Ardahan kültürü ile alakalı tebliğler sundu. Müzik, folklor araştırmaları yayınlandı, makaleler halinde.
Hala gönderme yapılan; literatürlerde adı geçen Haydar Bey Seksen yaşını aşmış olsa zannedilir. Ankarada yaşıyor.
Kendisine Saygı ve şükranlarımızı sunarız.
Bizim manzarımızda asudeli, işte mahalleydi.
Yalçıner Yılmaz