2013-2015 yılları arasındaki hesaplaşma sonucunda oluşan tablo, Türkiye’ye yorgunluğunu atlatıp yenilenmiş bir anlayışla yoluna devam etme fırsatı verdi.
Memlekette, sanki AK Parti ilk defa iktidara gelmiş gibi olumlu bir hava esti.
Çünkü 2002 ve 2015 yılları arasında kayda değer farklar var:
(1) 2002’de oyların üçte birinden biraz fazla aldığı halde Meclisin üçte ikisine hakim bir AK Parti vardı. Oysa şimdi oyların yaklaşık yarısını almış ve 4’üncü seçimini de birincilikle kazanarak toplumsal ve kurumsal meşruiyette sorunu kalmamış bir AK Parti var.
(2) 2002’de başta TSK olmak üzere müesses nizamın unsurlarında ciddi bir kaygı ve kuşku vardı AK Parti'ye karşı. Oysa 2015’te AK Parti müesses nizamın başlıca savunucusu olmuş ve nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, artık rejim endişesinin kalmadığını, gündemden düştüğünü ilan etmiştir.
(3) 2002 yılında AK Parti kadrolarının yetkinlikleri konusunda ciddi endişeler vardı ve bu yapının tarihsel arkaplanı dolayısıyla Avrupa Birliği ile yolları ayıracağı ve Türkiye’yi hızla bir Orta Doğu toplumuna dönüştüreceği kaygısı hakimdi. Oysa AK Parti döneminde Avrupa Birliği üyeliğine yönelik en ciddi adımlar atıldı ve üyelik müzakereleri başlatıldı.
(4) Kıbrıs sorununun çözümünde, AK Parti'nin konuyu kutuplaştıracağı endişesi vardı. Oysa AK Parti ile birlikte kararlılık ve inisiyatif Türkiye tarafına geçti. Türkiye birçok kez Yunanistan ile tarihi olumlu ilişkilere sahip oldu.
(5) 2002’de AK Partin'in ufuk ve misyon olarak toplumsal, ekonomik ve dış politika alanındaki temel sorunlara çözüm bulmada birikiminin yetmeyeceği ve dünya görüşünün ülkeyi 'yanlış yerlere' sürükleyeceği kaygısı vardı. Oysa çözümü ya da halli sadece askere bırakılmış, kangren haline gelmiş ve toplumu kutuplaştırmada en önemli faktör olan Kürt sorunu ve başörtüsü sorunu konusunda çığır açıcı çözüm sürecini AK Parti başlattı ve bu konuda da son aşamaya kadar ısrarcı oldu. Yüzde 70-75’i dolayındaki nüfusu muhafazakâr-milliyetçi olan bir toplumda; büyük bir toplumsal sorunun çözümü için AK Parti'den daha iyi bir 'ikna edici' kalmamıştır.
(6) Geç Osmanlı döneminden bu yana dış ilişkiler ve ekonomi politikalarında içe kapanmacı, korumacı politikalar yerine Özal ile başlayan ama devamı gelmeyen açılmacı ve iş birliği hedefli bir gündem tekrar hakim oldu. Artık AK Parti'nin, gelişmiş dünyanın gündemiyle uyumlu çağdaş ve modern bir organizasyon olduğu tescil edilmiş oldu.
(7) 2002 seçimleri sonrasında AK Parti'nin toplumu 'irticai ve dinci' bir ülke eksenine kaydıracağı kaygısı hakimdi. Bugün AK Parti'nin içerdeki en örgütlü dini görünümlü paralel örgütlenmeye karşı mücadelesinin yanı sıra dışarıdaki dini görünümlü silahlı örgütlenmeye karşı birinci elden açtığı bayrak, AK Parti'ye yönelik bu yöndeki bütün kaygıları gidermiş olmalıdır.
(8) 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra, Meclisteki bütün siyasi partiler başta olmak üzere ülkedeki bütün kesimlerin rahat bir nefes aldığı söylenebilir. Türkiye kıymetli bir varlığını kaybetmiş de bulmuş gibi oldu.
(9) Eğitim, kültür, kamu yönetimi, özgürlükler, etnik çatışma, sosyal politika ve dış ilişkiler başta olmak üzere ekonomideki tıkanıklığı da giderecek yapısal reformlara kalındığı yerden, daha tutarlı ve planlı yeni bir yaklaşımla başlama, ancak Türkiye’yi Batı tipi çağdaşlaştırabilir. Çünkü 'Batı' özgürlük, refah, hukukun üstünlüğünde hala kutup olmaya devam ediyor.
Metin Toprak