AK Partili Atalay: Zulüm tüm kötülüklerin, adalet de bütün iyiliklerin anası...
İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği Türk Grubu Başkanı AK Parti Ardahan Milletvekili Prof. Dr. Orhan Atalay ile PolemikHaber olarak keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İlahiyatçı bir dini alimi olan Atalay'a "siyasete" neden girdiğini ve hedeflerini sorduk. Yine Atalay'a İslam dünyasındaki kanı, gözyaşını, Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili sorular da yönelttik. Atalay sorularımıza samimiyetle cevap verdi.
ATİLLA BAYRAMOĞLU / POLEMİKHABER
İlahiyatçı, Öğretim Üyesi; Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını aynı üniversitede Temel İslami Bilimler alanında tamamlayan Orhan Atalay 2007 yılında profesör oldu.
Biri çeviri olmak üzere, yayımlanmış 4 kitabı bulunan Atalay, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Öğretim Üyesi olarak görev yaptı. 24, 25 ve 26. Dönemde Ardahan Milletvekili seçilen Atalay, İslam İş Birliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) Türk Grup Başkanı görevini de yürütüyor.
Atalay ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide gündemden İslam dünyasının sorunlarına kadar birçok konuda konuştuk. "İslam dünyası neden birlik olamıyor? İslam coğrafyasında neden hep gözyaşı ve savaş var?" sorusuna Atalay, "İslam Dünyası’nın birliği sorunu son yüzyılın en yakıcı sorusudur. Bu bir özlem, bir ideal, dini, içtimai ve siyasi bir gereklilik olsa dahi, bahsi geçen ülkelerin içinde teşekkül ettikleri son yüzyıllık hikâye bunun kısa vadede gerçekleşmesini beklemenin sahici olamayacağı kanaatindeyim" şeklinde cevap verdi. Atalay Cemal Kaşıkçı cinayetinin bir vahşet olduğunu belirterek, "S. Arabistan gibi bir ülkeyi tüm dünya nezdinde bu kadar hırpalayan başka bir cinayet olamazdı. Haliyle bu sorunu tüm dünyanın gözü önünde şeffaf ve adilce aydınlatmak, faillerini dünya kamuoyunun adalet duygusunu teselli edecek şekilde tespit edip cezalandırmak herkesten önce Suud’un vazifesi olsa gerek" dedi.
Atalay'a sorduğumuz sorular ve onun verdiği cevaplar şu şekilde:
*Bir din Alimi olarak neden siyasete atıldınız?
‘Siyaset’i, bir toplumu kendi yararına olana yönlendirmek ve toplumu o yarardan faydalanmasına yardımcı olmaktır diye düşünebiliriz. Tarih bize doğru yönetilen toplumların diğerlerine göre daha iyi yaşadıklarına dair sayısız örnekler sunar. Öte yandan siyaset insanın en temel özelliğidir. Çünkü yönetimde adaleti gözetmek en zor ama en önemli ahlâkî haslettir. Özellikle yönetim imkânı bulmuş peygamberlerden öğrendiğimiz en mühimders budur. Adaletin zıddı olan zulüm tüm toplumsal kötülüklerin anası olduğu gibi, adalet de bütün iyiliklerin anası olarak düşünülmelidir.
Bir başka ifade ile siyaset yararın celbi zararın def’idir, yani topluma faydalı olanı kazandırıp zararlı olanı ondan uzaklaştırmaktır. Bu çerçeveden bakıldığında siyasetle meşgul olmanın garipsenecek bir tarafı olmasa gerek. Öte yandan din, hukuk, bilim gibi siyaset de değerden bağımsız şeylerdir. İyi insanın elinde iyi, kötünün elinde isi kötü olur. Dolayısıyla siyaset, kendisinden uzak durulması gereken bir şey olamaz. Zira Peygamberimizin: ‘İnsanların arasına katılıp onların eziyetine sabretmek, onlardan uzaklaşıp eziyetlerinden kurtulmaktan evlâdır’ veya ‘Hiçbir gölgenin olmadığı günde Allah yedi sınıf insanı kendi gölgesinde barındıracaktır. Birincisi âdil devlet başkanıdır’ diye devam eden hadislerinde vurgulanan anlam da budur.
“2023 HEDEFLERİNİ ŞİMDİDEN YAKALAMIŞ BULUNUYORUZ”
*Siyasetteki hedefleriniz nedir? Ardahan için ne hayal ettiniz neleri gerçekleştirebildiniz?
Bir akademisyen olarak siyasete girerken elbette ki bir takım hedeflerim vardı. Bunların kimisi bir il ölçeğinde, kimisi ülke, kimisi de dünya ölçeğinde idi. 2011 yılından itibaren siyasi faaliyetlerim arasında bu üç ölçeğin de olmasını istedim. İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği Türkiye Grubu başkanı olarak üçüncüsüyle meşgul oluyorken, Ak Parti Genel Merkezi’nde Siyasi ve Hukuki İşler Başkan Yardımcısı olarak partime ve haliyle yönettiği ülkem için katkıda bulunmaya çalışıyorum. Ancak özelde Ardahan milletvekili olarak oranın başta eğitim olmak üzere tüm sorunlarıyla uğraşıyor, sorunların çözümü için çabalıyorum.
Bu ölçekte gayretim Ardahan’ı daha iyi yaşanabilir bir hâle getirmek, eğitimden sağlığa, ulaşımdan hayvancılığa bir dizi alanda memleketimi daha ilerilere taşımaktır. Bu anlamda Ardahan için düşlediğim hedeflerimin büyük bir kısmını gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim. Uzun süreçli bir faaliyet olması hasebiyle eğitimde önemli bir aşamaya geldiğimizi söyleyebilirim. Okul çeşidinden derslik veya öğretmen başına düşen öğrenci sayısı itibariyle Türkiye’nin 2023 hedeflerini şimdiden yakalamış bulunuyoruz. Tekli öğretime geçen ilk on ilden birisi Ardahan’dır. Eğitim altyapımız ilk kez meyvesini vermeye başladı, geçtiğimiz dönemde liselere giriş sınavında Ardahan’ın birincisi 487 küsur puanla Galatasaray Fen Lisesi’ne öğrenci göndererek civar illerin çoğunu geride bıraktı. Robotik kodlamada Ardahanlı öğrencilerimiz Türkiye birincisi oldular, Çin’e gidip Türkiye’yi temsil ettiler ve 350 takım arasında ilk 10’a girmeyi başardılar.
Bütün bu göstergeler ilimizin eğitimle ilgili onlarca yıldır mahkûm olduğu kötü talihini gerilerde bıraktığını göstermektedir. Sağlıkta da şu an itibariyle il ve ilçeleriyle Ardahanımız düne göre çok mesafe kat etti. Bugün yaklaşık 98 bin nüfuslu bir ilde takriben bugün itibariyle 1116 kişilik bir sağlık personeli kadrosuyla hizmet sunmaktadır. Keza köylerimizin köy içleri ve ulaşım ağlarından içme sularına kadar birçok problemi çözmüş bulunmaktayız. Kış ve yayla turizmine ilişkin önemli bir altyapı oluşturduk. Yalnızçam Kayak tesisleri ve Göle teleski hattını geçtiğimiz yıl hizmete aldık, artık Sarıkamış’tan sonra kristal karda kayak keyfi için Ardahan da önemli bir merkez olmuştur.
Çıldır Gölü’nde ise hem yaza hem de kışa dönük önemli etkinlikler yapılmakta, bunun için gerekli altyapı inşa çalışmaları önemli bir aşamaya gelmiştir. Gürcistan’a aktif çalışan iki kapısıyla Ardahan ilimiz birisi bitme aşamasında inşaat halindeki iki tünelin bitmesiyle birlikte gümrük ve dış ticarette de ciddi bir merkez olma yolundadır. Bakü Tiflis Kars Demiryolu’nun yanı sıra birçok enerji hattının ülkemiz sınırlarında ilk uğrak yeri olan Ardahan kolay erişilebilir, rahat yaşanabilir küçük ama güzel bir şehir olarak misafirlerini beklemektedir. Ama onlardan önce 93 Osmanlı Rus Savaşı’ndan beri gurbet yaşayan çocuklarını beklemektedir. Ardahan yöremiz özellikle gıda ve lezzet açısından da nadir yerlerden birisidir. Zengin florası sebebiyle yağı, peyniri, balı ve etiyle bir lezzettir Ardahan.
‘KAŞIKÇI CİNAYETİ VAHŞETTİR’
*Cemal Kaşıkçı cinayetini, Türkiye'nin Suudi Arabistan ile ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaşıkçı cinayeti insanlık tarihinde ender rastlanan türden bir vahşettir, hatta bu tanımı bile gölgede bırakacak boyutlar içeren bir barbarlıktır. Bu vahşet ve barbarlığın Türkiye gibi köklü, saygın bir devlet ve toplum geleneğine sahip bir ülkede işlenmiş olması ise ayrıca manidardır. Türkiye elbette ki tüm ülkelerle olduğu gibi S. Arabistan ile de birçok alanda karşılıklı dostluk, hatta kardeşlik ekseninde önemli ilişkilere, ortak projelere sahip bir devlettir. S. Arabistan ise son derece kritik önemi haiz birkaç Müslüman ülkeden birisidir.
Öyle bir devletin saygınlığına böyle bir vahşetle halel getirmek herkesten önce o ülkenin bizzat kendisini yaralamıştır. Sorunun esasında oturtulması gereken eksen dekanaatimceburasıdır. Zira S. Arabistan gibi bir ülkeyi tüm dünya nezdinde bu kadar hırpalayan başka bir cinayet olamazdı. Haliyle bu sorunu tüm dünyanın gözü önünde şeffaf ve adilce aydınlatmak, faillerini dünya kamuoyunun adalet duygusunu teselli edecek şekilde tespit edip cezalandırmak herkesten önce Suud’un vazifesi olsa gerek.
Türkiye’nin talebi de budur. Bu, aynı zamanda sağduyunun, vicdanın, adaletin ve hakkaniyetin sesidir. Vicdanını üç-beş kuruşa satmamış, satmayacak her insan ve her devlet bu cinayetle ilgili empati kurmak zorundadır. Kaşıkçı cinayeti beşeri vicdanın sınandığı en kritik olaydır. Bu sınavı başarmak zorundayız, aksi takdirde Kaşıkçı olayı benzeri cinayet serisinin ilk halkası olacaktır. Türkiye’nin BM ve benzeri uluslararası teşkilat ve zeminlerde anlatmak istediği de budur. Cinayet her ne kadar Türkiye’nin egemenlik sahasında işlenmiş olsa da neticede bir devletin konsolosluk binasında ve gözetiminde yapılmıştır. Adaletin tecellisi için olayın o devletin dışında bir başka uluslararası bağımsız bir mahkemece ele alınması başta Suudi Arabistan olmak üzere herkesin yararına olacaktır.
*İslam dünyası neden birlik olamıyor? İslam coğrafyasında neden hep gözyaşı ve savaş var? Bu nasıl önlenir?
İslam Dünyası’nın birliği sorunu son yüzyılın en yakıcı sorusudur. Bu bir özlem, bir ideal, dini, içtimai ve siyasi bir gereklilik olsa dahi, bahsi geçen ülkelerin içinde teşekkül ettikleri son yüzyıllık hikâye bunun kısa vadede gerçekleşmesini beklemenin sahici olamayacağı kanaatindeyim. Çünkü İslam Dünyası dediğimiz alanda kurulmuş devletlerin tamamına yakını öyle veya böyle, şu veya bu derecede bir sömürge sürecinden geçtiler. Çoğunun ordusu, yönetim mekanizmaları, hatta sınırları dahi işgalci düşmanları tarafından belirlenmiştir.
Öyle ki, her ne kadar çoğunun resmi bağımsızlık tarihleri geçtiğimiz yüzyılın ortalarına, yani 1950’lere karşılık gelse de işin özü, hakikati, gerçeği bize öyle olmadığını söylüyor. İslam ülkelerinin çoğu en temelde yönetim sorunlarını dahi henüz çözmüş değillerdir. Mesela sağlıklı bir demokratik yapıya sahip kaç ülke vardır? Kahir ekseriyeti emirlik, krallık gibi monarşik, bir kısmı askeri darbeler, diğerleri baskıcı baasçı rejimlerle yönetiliyor, buralardaki halk ise onların ceremesine çekiyor. Karar mekanizmasında halkın hür iradesi olmayınca kaostan kurtulmalarına da imkân bulunamaz. Nitekim 1969 yılında kurulmuş İslam İşbirliği Teşkilatı ve zamanla bu yapıya bağlı olarak teşekkül eden organların hayatiyet bulmamasının en önemli nedeni de budur.
Kısacası İslam ülkelerinin sömürge sonrası sendromu atlatmasını beklemek gerekiyor sanki. Çünkü bu sendrom geçmedikçe yeni teşebbüslerin ayakta kalma şanslı oldukça sınırlıdır. Nitekim ‘Arap Baharları’nın kısa sürede zemheriye dönmesi belki de bu yüzdendi. Bu süreçten sonra ancak efendilerinden veya galiplerinden kurtuluştan veya bağımsızlıktan söz edebiliriz. Onlar ise bu sürecin ömrünü uzatmak için uğraşıyorlar. Zaferi kim hak ederse devran da onun olacaktır. Neticede tarihin hükmü açıktır: ‘Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah da onun halinizi değiştirmeyecektir’.
‘AMERİKA KITASINDAKİ YERLİLERE NE OLDU?’
*İslam ile terörizmi yan yana getirmek isteyenlerle nasıl mücadele edilmeli?
‘Terörizm’ kelimesi son derece kaypak içerikler taşıyan bir kavramdır. Çıktığı ağız, söylendiği niyet, varılmak istenen amaç için ayrı ayrı tanımları vardır. Bu kavramı şiddet kullanarak insanların canlarına kast edip mallarını ele geçirmek olarak tanımlayacak isek şayet, bu fiili son 4-5 asırdır kesintisiz icra edenlerin kimliğine bakmak gerekiyor. Mesela Amerika Kıtası’ndaki yerlilere ne oldu? Kara Kıta Afrika bugün neden açtır? Hint Kıtası bugün hangi dünün sonuçlarını yaşıyor? Ortadoğu’da bugün cereyan eden hadiselerin temel sebebi nedir? gibi sorular sormak lazımdır. Bu sorular ister istemez bizi devasa bir tarihsel arka plana yönlendirir.
Orada ise şiddet kullanabilecek güce sahip faillerin kimler olduğunu göreceğiz. O gerçeği gördüğümüzde ise Avrupa ve Amerika’nın son dört asır boyunca terörü bir din ve dünya tarzı edinmiş olduklarını görürüz. İslam, Amerika hariç bahsi geçen diğer kıtalara ‘Beyaz Efendi’den önce ulaşmıştı. Ama hiçbir zaman oralarda yaşayanların eline Kur’an’ı tutuşturup ekmeklerini almadı. İslam’ın 15 asırlık tarihi bunun sayısız şahitlikleriyle doludur. Garp Uygarlığı şiddet ve barbarlığı kendi alnından koparıp İslam’a yamamak istiyor lakin boşuna bir çabadır. Çünkü ne o leke onların alnından koparılabilir türden bir ayıp, ne de İslam’ın açık alnı, ak yüzü o lekeyi kabul edebilir türden bir medeniyettir.
Yorumlar 2
Kalan Karakter: