24 Aralık 2017 akşamı Soğanlık’taki bir düğün salonunda gerçekleştirilen gece, öncelikle kendi amacı, mantığı ve üslubu içinde değerlendirildiğinde çok başarılı olmuştur. Bir yöre derneği olarak, İstanbul Ardahan İl Derneği Başkanı Ahmet Demirbaş ve arkadaşlarını kutlamak gerekir. Ardahan Valisi’ni, Ardahan ve Kars Belediye başkanlarını, Ardahan’ın eski ve yeni milletvekillerini, birçok yöneticiyi İstanbul’da bir araya getirmek ve bir gecede buluşturmak her babayiğidin harcı değildir.
Kendi iç dünyama, yayınevleriyle ilişkilerime de uzanan o yazımdaki iç dökmede geceyle ilgili özellikle değindiğim noktalar, protokol konuşmalarının tam üç saat sürmüş olması ve herkesin gözünün içine baka baka tepsi tepsi yemeğin önce protokole veriyoruz gerekçesiyle salondaki konukların gözünün önünden geçirilerek götürülmesi idi.
İlk kez böyle bir geceye getirdiğim torunum ve Ardahanlı olmayan iki konuğum önünde çok mahcup oldum. Karnı acıkmış altı yaşındaki bir çocuğa bir saat boyunca yemek geçişi seyrettirmiş olduk. Konuklarım da adam gibi yemek yiyemeden kalkmak zorunda kaldılar.
Benim yazı ve gece üzerine yapılan değerlendirmelerde utancımı çoğaltan ve beni yerin dibine geçiren bir kavram da “kitap satmak” oldu… Hele de Cevdet Şentürk ağabeyin Kenan Karabağ arkadaşımıza bu doğrultuda yönelttiği sözler yenilir yutulur gibi değildir.
Kendi adıma benzer suçlamalar ve müstehzi alaylarla daha önceki etkinliklerde de karşılaştım ve çok yaralandım. Bizler, hele de Akçam ailesi olarak, Osmanlı devleti kurucusu akıncıların tüccar demeden önce “bin hâşâ” dedikleri gibi, ticaretten hep uzak kaldık; alıp satma işini meşrebimize yakıştıramadık. Ömrümün gençlik yılları köyümde ayaklarına kadar giderek karşılıksız hasta bakmak ve ilaç dağıtmakla geçti…
Ardahan’ın ortasına koca Dursun Akçam Kültürevi’ni arsasına varana kadar kendi paramızla alıp kurduk. O kapı, yaz da kış da hep açık ve sıcacık...
İsteyene bedava çay da veriyor, gazete, kitap okutturuyor, birçok olanağı karşılıksız sağlıyoruz. Alt katını depo yapın, kiraya verin önerisine de, bu yapıya ticaret ve kâr anlayışı girmeyecek diye yanıt verdik. Doğru mu yaptık, onu da tam bilemiyorum. Dursun Akçam’dan anneme kalan emekli maaşına kendimiz de gereğinde bir şeyler katıyor, o kapıyı açık tutuyoruz. Birilerinin arkamızdan yapılan dedikodularda değindiği gibi paralı değiliz; yalnızca gönlü zengin insanlarız…
Böyle bir ailenin ve kendi adıma Alper Akçam’ın “Kitap Satmak” gibi bir kavramla anılması benim için züldür; başka bir yazar arkadaşıma yöneltilmesi de dayanılır gibi değildir. Hele de Kenan Karabağ gibi delikanlı duruşu, tarihe araştırmacı ve eleştirel bakışı ile saygı hak eden bir kişiye yöneltilmiş olmasını hoş bulmuyorum, söyleyene yakıştıramıyorum. Hiçbir yayınevi yazarına bedava kitap vermez ki yazar da getirip ücretsiz dağıtsın. İnterneti açıp baksın merak edenler, satış fiyatı 26 TL olan kitaplarımı %50 indirimle alıyor, ortalama 15 TL karşılığında imzalayarak okura sunuyorum. Katıldığım toplantılarda kimseden de bugüne kadar yol parası ya da başka bir masraf istemedim…
Dursun Akçam kitaplarının okuyucusuyla ve yöre insanıyla buluştuğu tek yer de bu etkinliklerdir. Kusura bakmayın ama, bedava kitap da dağıtmak mümkün değildir.
Kitapla işi olmayan, okuma alışkanlığı bulunmayan insanların konu üzerine fikir beyan etmesi hiç yakışık almamaktadır.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne…
Aramızdan bazıları orada yazarlara ilgisizlikten yakındılar. Bu düşünceye de katılmıyorum. Geceye katılan “yazar”ların adları en az üç beş kez mikrofondan anons edildi ve birçok kişi de masalara uğrayıp kitap imzalattırdı. İlgisizlikten yakınan bir arkadaşımız Ardahan’ın yeni milletvekili ve katılan birçok adla fotoğraflar çektirip sosyal medyada paylaştı. Eski milletvekilimiz de çok okuma alışkanlığı olmasa da kibarca uğrayıp kitap aldı, hatırlarımızı sordu. İlgisizlikten yakınan arkadaşların kitapları Ardahan gecesinde değil de, başka bir toplantıda sergilenseydi, acaba kaç alıcıları olurdu?
Dernek Başkanı Ahmet Demirbaş ve dernek yöneticileri, yazara, kitaba saygı duyan çok kibar kişilerdir (yaptıkları toplantılara yazarları çağırmış olmaları da bunun dolaylı bir işareti sayılmalı). İstanbul trafiğinde saatlerce yol tepip kitap fuarlarına katılır, yazarlarına destek de olurlar… Haklarını yemeyelim ve teşekkürü de eksik etmeyelim.
Tartışılması gereken bir konu da yazarlık konusu…
Bir şeyler yazıp kendi olanaklarımızla kitap bastırdığımızda ilgi hak eden bir yazar olmayı da başarıyor muyuz acaba…
Kanımca, hele de önce iyi bir okur, köklü bir donanıma sahip olunmadan yazar olunmuyor. Ardahanlı yazar denince adı ilk aklıma gelen Can Yayınları editörü, kitaplarını severek okuduğum, 12. Dursun Akçam Kültür Sanat Günleri’nde de Ardahan’da konuğumuz olan Faruk Duman bu tür toplantılara katılmaz ve en doğrusunu yapmış olur.
Yazarlık dışında taşıdığım Dursun Akçam Kültür Sanat Vakfı başkanlığı ve bazı dernek yöneticilikleri nedeniyle bu tür çağrılara katılmak zorunda hissediyordum kendimi ve katılıyordum…
Bu tartışmayı burada kesmekte yarar var…
Kendi adıma saatlerce konuşma dinlettirilmemesi ve katılımcılar arasında ayrım yapılmaması koşuluyla, bir yurttaş olarak bu tür toplantılara yine katılabilirim ama, bir yazar olarak asla…
Hele de “kitap satıcısı” konumundaki değerlendirmelerden sonra…
Yazar olarak, yalnızca edebiyat ve kültürle ilgili bir konu başlığı olan, kendimin konuşmacısı olduğum toplantılara katılma kararı aldım; bunu da buradan herkese duyurayım. Kimse kusura bakmasın…
Eğri oturuyor olsak da, doğru düşünüp doğru konuşalım; okumaktan, yazmaktan, paylaşmaktan ve sorunlarımızı açık yüreklilikle konuşmaktan uzak kalmayalım…
Dostça kalın…
27 Aralık 2017, Alper Akçam
Yorumlar
Kalan Karakter: