“Liberal aydınlar” derken kimi kast ettiğimi anlıyorsunuzdur. Çünkü bütün liberal aydınlar aynı yerde değil.
Artık, aydınları iktidar karşıtı veyahut yandaşı diye tanımlamak daha doğru.
Liberal aydınların, dindarlardan sonraki ikinci aşkları Kürtlerle de araları açıldı.
Önce, konuyu özetleyeyim:
İslamcıların 28 Şubat dönemindeki baskıyı hafifletmek için müttefike ihtiyaçları vardı.
İmdatlarına, liberal ve bazı demokrat yazar ve aydınlar yetişti. “Daha fazla demokrasi” ve “daha fazla özgürlük” çerçevesinde zımni bir ittifak sağlandı.
İslamcıların toplumsal tabanı, devletin baskıcı uygulamalarına karşı çıkan liberaller için bir hazineydi.
Bu birliktelik İslamcıları iktidar ve giderek muktedir, liberal aydınları da bu kesim nezdinde sözü dinlenir kanaat önderi yaptı.
Dindarlar iktidarda güçlendikçe demokratlığı ve özgürlükçülüğü bir tarafa bırakıp radikal İslamcılık hayallerine geri döndüler.
AK Parti İstanbul il başkanı Aziz Babuşçu’nun “Artık liberallere ihtiyacımız kalmadı” mealindeki açıklaması liberal aydınlarda derin bir hayal kırıklığına yaratmıştı.
AK Parti ile arası açılan liberaller yeni ittifak için bu sefer Kürtlere yöneldiler.
Çünkü en diri muhalefeti onlar yapıyordu.
Bu ittifaktan Kürtler de İslamcılar gibi ciddi kazanç sağladı.
“Kürtlerin özgürlük mücadelesinin” Türkiye genelinde benimsenmesi, “terör örgütü” olarak görülen PKK’nın bu ittifak sayesinde “özgürlük hareketi” diye anılması… Bunlar Kürtlerin elde ettiği kazanımlardan bazıları.
Hükümetin PKK ile barış masasına oturmasında da liberal aydınların oluşturduğu havanın etkisi büyük.
Aydınlar ise karşılığında Kürtler arasında itibar kazandılar.
Kürtlerden de ‘kanaat önderi’ muamelesi gördüler.
Yani anlayacağınız karşılıklı bir kazanç vardı.
Şimdilerde bu ittifak da çatırdıyor. Liberal aydınlar arasında içten içe süren ‘Kürt hareketi de demokrasiyi ve özgürlüğü sadece kendisi için istiyormuş” homurdanması artık açıktan yapılıyor.
Haksız da sayılmazlar.
Türkiye’de sadece Kürtler ve dindarlar değil, herkes demokrasiyi ve özgürlüğü ancak kendi düşünce ve yaşam değerlerinin serbestliği için istiyor.
Ben, Türkiye’de başkası için demokrasi isteyen görmedim, desem abartmış olmam.
Çünkü hepimiz aynı kumaşın ürünüyüz.
Mesela başörtüsü yasağı. Türkiye dindarlarla daha demokrat ve özgürlükçü olduğu için bu yasak kalkmış değil. Güç onların eline geçtiği için kalktı. Bunu hepimiz biliyoruz.
***
Bugünlerde dramatik bir kırgınlık yaşayan liberal ve demokrat aydınlara sormamız gereken sorular var:
Demokrasi ve özgürlük mücadelesini niçin değerler üzerinden değil de kişi, grup, topluluk veyahut bir cemaat üzerinden yürütüyorsunuz?
Bu tür ittifaklara niçin ihtiyaç duyuyorsunuz?
Demokrasiyi ve özgürlüğü bir grup, topluluk için değil de bütün ülke için istemeniz gerekmez mi?
Ruşen Çakır’ın ifadesiyle, duygusallık da barındıran bu aşk ilişkisi aydın kimliğine yakışacak türden bir ilişki midir?
Aydın olmak aynı zamanda bağımsız, özgür, tarafsız olmayı; kişi ve grupları değil değerleri savunmayı gerektirmez mi?
Buradan baktığımızda aldatanlar hatalı da ya aldananlar?
Onlar bütünüyle masum mu?