Evlatları, torunları birkaç yüz liralık aylık için yerin yüzlerce metre altına giren ve ilkel şartlarda çalışırken toprağın altında kalan yaşlı kadınlar, çöp diye atılan kömürleri temizleyip kışı bu sayede geçirebilmenin hesaplarını yapıyor.
Bedeli, makam arabalarının üç-beş kuruşluk supapları bile etmeyen o kömürler, yaşlı kadınlar için kışın sıcakta yaşamak demek.
Her olay, her kaza Anadolu’nun yoksulluğunu suratımıza bir kez daha bir tokat gibi çarpıyor. Sahici olmayan ekonomik zenginleşmemiz sadece büyük şehirlerimizin belli bölgelerinde kendini gösteriyor ve biz fotoğrafın sürekli bu tarafına bakıyoruz. Türkiye’de zenginlik yayık ayranındaki kaymak gibi sadece bazı bölgelerde toplanıyor.
İstanbul’un en yeşil alanları bir bir imara açılırken, burada metrekaresi binlerce dolar olan evlerin alıcı bulması, çöpten kömür toplayan yaşlı kadınların varlığını ortadan kaldırmıyor. Üstelik bu kömüre ihtiyaç duyan ve fotoğraf karelerine girmeyi başaramamış milyonlarca insanın varlığını bilmek için ne yazık ki bir başka kazanın olmasını bekliyoruz.
Türkiye’nin ekonomik dengesinde zengin zenginleştikçe zenginleşiyor, fakir ise AKP iktidarının devam ettirilebilmesi için küçük yardımlarla hep el altında tutuluyor. “Ben size beş-on kuruş yardım ediyorum o halde sizin de bana oy vermeniz lazım. Vermez iseniz yardımı da alamazsınız.” demeye getiriliyor. Kimse de şunu sormuyor: “12 senelik iktidarınızda bu dengesizliği gidermek ve yoksulluğu temelden düzeltmek sizin en temel vazifeniz değil miydi?”
Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin ne kadar olduğundan çok, bu gelirin hangi adalet ölçüleriyle ve ne kadar adil biçimde dağıtıldığını sorgulamamız gerekiyor. Çünkü nüfusun büyük bir bölümü, 10 bin dolarlık yıllık gelire kesinlikle ulaşamıyor. Elit bir azınlığın kişi başına 100 binlerce doları geçen geliri varken, özellikle Anadolu’nun ve büyük şehirlerin kenar mahallelerinde bu gelir, kişi başına birkaç bin doları bile bulmuyor.
Balık tutmayı değil de az az balık vermeyi bir politika olarak benimseyen AK Parti hükümeti, hiç kuşkusuz bu yoksulluğun en büyük günahına sahip. Gelir dağılımındaki adaleti sağlamak ve yoksul bölgelerin gelirini artırma yoluna gitmek yerine buralara kömür ve erzak dağıtarak insanları kendine sürekli muhtaç halde tutmak tabii ki bir politikanın eseridir.
Milyonlarca insanın çöpten çıkacak kömüre muhtaç olduğu bir ülkede, debdebe ve şatafata, üstelik de hiç ihtiyaç yokken 2 katrilyon liralık para harcamasının izah edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Hele bütün dünyada yapayalnız kaldığımız, Ortadoğu’daki tek müttefikimiz Katar’ın bile bizi terk ettiği, ABD’nin, Avrupa’nın yüzümüze kapıları kapattığı bir zamanda Türkiye’nin vizyonu-mizyonu gibi lafları dillendirmek ‘Zaytungcular’ın bile söylemeyeceği sözlerdir.
1 katrilyon 370 trilyon lira harcamanıza rağmen hâlâ yarısını bitirebildiğiniz bu saray bütün millete gösterdi ki, sizin siyasette yola çıkma gayeniz; bu ülkedeki yoksulluğu ortadan kaldırmak, ülkede gelir adaletini sağlamak, yüzyıllardır sürüp giden Anadolu’nun fakirliğini sonlandırmak değil kendinize ve evlad-ı iyalinize yemekle bitirilemeyecek bir ikbal hazırlamak içinmiş!
Bir kısım yönetici elitlerinizin kişi başı geliri yüzbinlerce, milyonlarca doları buluyor ve bunu herkes biliyor. Devlet malı üzerinden bir hayli zenginleştirilmiş bu kitlenizin, bir günde hatta bir yemekte, maden ocaklarında çalıştırdıklarınızın bir yıllık gelirine denk paralar harcayabilmesi için miydi bunca çaba?
Paha biçilmez saraylarda oturmanız, sürekli çok pahalı makam arabaları almanız, üzerinden siyaset yapıp iktidar devşirdiğiniz dini, sadece şeklen ciddiye aldığınızı gösteriyor. Yoksulun yoksulluğuyla değil, sürekli kendinize muhtaç tutarak sadece oyuyla ilgilendiğiniz, ayan beyan ortada artık.