Başbakan’ın ağzından çıkan her hakaretten, kötü sözden sonra neye uğradığımı şaşırıyorum.
Hayır; kendisinden bir şey beklediğim için falan değil...
Sadece ülkem adına üzgünlüğüm!
Oysa; seçim akşamlarında o meşhur balkon konuşmasını yaparken ne kadar kucaklayıcı oluyor değil mi?
İki gün bile sürmüyor bu sevgi balonu... Sonra yine kırıyor, dağıtıyor, saflaştırıyor ve hatta...
Düşmanlaştırıyor!
Yıllar önce yine bir seçimden sonra Şeyh Edebali’nin o sözlerini hatırlatmıştı...
Kim bilir belki şimdi, onun hatırlamasının tam zamanı:
***
“Ey Oğul, beysin!
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...
Güceniklik bize; gönül almak sana...
Suçlamak bize; katlanmak sana...
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana...
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana...
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana..
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın.
Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin...
Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder.
Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın!
Sabır çok önemlidir.
Bir bey sabretmesini bilmelidir.
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz.
Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez.
Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!
Sevgi davanın esası olmalıdır.
Sevmek ise sessizliktedir.
Bağırarak sevilmez.
Görünerek de sevilmez!
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, pazar günü partisinin İstanbul İl Kongresi’nde konuştu ve 52 bin kişinin karşısında, AKP iktidarını eleştiren bazı gazetecileri hem akbabaya hem de köpeğe benzetti!
Kimi kast ettiği, kimi harcadığı, kimi aşağıladığı hiç umurumda değil...
Üzerime de alınmıyorum; çünkü “dışarıdan beslenen tasmalılar”dan söz ediyor...
Meslek hayatım boyunca ne içeriden, ne dışarıdan “gazetecilik” dışında edinilmiş bir kuruşluk lokma boğazımdan geçmedi ki alınayım!
Zaten alınsam, bunları da yazamazdım.
Açın bakın; alınması gerekenler tek satır yazacaklar mı?
***
Bu kavga, bu sertlik, bu ayırımcılık, bu dışlamacılık kahrediyor beni...
Dedim ya; kendisinden bir beklentim falan yok.
Yolda görse selam vermesin; istemem.
Ama bu küfür, bu kıyamet...
Üzülüyorum.
Sadece ülkem adına üzgünlüğüm!