HSYK seçimlerini Doğu Perinçek şöyle değerlendirdi:
“Cumhuriyet yargısı kazandı. Türk devriminin büyük Adalet Bakanı Mahmut Esad Bozkurt’un hâkimleri ve savcıları kazandı. Ergenekon şüphelisi hâkimimiz Metin Yandırmaz 5836 oy aldı. Bana 3 kez müebbet hapis cezası veren Ergenekon yargıcı Hüsnü Çalmuk 35 oy.
Türkiye Cumhuriyeti’nin taraftarları olarak, cumhuriyet cephesi olarak, Ergenekon tertibini yapanlara karşı 5836’ya 35 üstünlük sağladık…
Yargıda Birlik Platformu Başkanı Abbas Özden, İşçi Partisi’nde yapılan aramaların yasa dışı olduğunu anlamış ve soruşturma açmıştı.
Abbas Özden diyor ki: Biz Atatürk’ün resimlerini öpe öpe büyüdük… Kumpasçılar için HSYK seçimleri tam bir bozgundur. Yurttaşlarımızın gönlü ferah olsun.”
HSYK seçimlerinin hem Doğu Perinçek’i hem de hükümeti sevindirmesi garip karşılanacak bir olay. İster misiniz AK Parti iktidarı, hayali bir tehlikenin bertaraf edilmesi peşinden koşarken, Ergenekoncu bir yapının kucağına oturmuş olsun! Darbeleri, Ergenekon ve Balyoz davaları sayesinde bertaraf edebilmiştik. Bu davaların arkasında siyasi iradenin, yani AK Parti hükümetinin bulunduğu tartışılmaz bir gerçek. 2003’ten 2009’a kadar, ordunun üst kademesi hükümete karşı tertipler içindeydi. Aynı şekilde Yüksek Yargı da paralel bir faaliyet yürütüyordu. Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanı seçimi için şart koştuğu 367 rakamını hatırlayınız.Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun formülüyle, Meclis 367 milletvekiliyle toplanmadan cumhurbaşkanını seçemez denilmişti. Anavatan Partisi’yle Doğru Yol Partisi’nin Genel Kurul’a gelmesi önlendi; 367 rakamına ulaşılamadı. Genel seçimlere gidildi… Seçimlerde AK Parti’nin kozu buydu. Abdullah Gül, hemen hemen bütün mitinglere katıldı. Askerle işbirliği yapan ANAP ve DYP, teşhir edildi.
Seçmen de onları cezalandırdı ve barajın altında bıraktı. Halktan alınan destekle, eşi başörtülü Abdullah Gül’ü Çankaya’ya çıkarmak mümkün oldu. Ardından, AK Parti’yi kapatma davası açıldı. Daha önce, bu tertiplerin konuşmaları, dinlemelere takılmış ve Ergenekon soruşturması başlamıştı.
Operasyonlar birbirini takip etti. Üstünlük siyasi iktidara geçti. Anayasa Mahkemesi, gene de AK Parti laikliğe aykırı davrandı kararını 5’e karşı 6 oy ile verdi. Ama partiyi kapatmak için 7 oya ihtiyaç vardı.
Bir oy farkla AK Parti’nin kapatılması engellendi. Ne günlerdi! Şimdi bu operasyonları Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yürüten Ali Fuat Yılmazer cezaevinde ve Ergenekon’dan mahkûmiyet alan Doğu Perinçek, HSYK’yı can simidi gibi görüyor.
Ne yalan söyleyeyim, endişeliyim... Bir yandan, Tayyip Erdoğan ve ekibi demokrasinin dibine kibrit suyu dökmeye çalışıyor; polisiye tedbirler gündemde. Bir yandan da Perinçek’e inanmak gerekirse, Ergenekonvari yapılar güç kazanıyor.
Allah sonumuzu hayreylesin.
İhanet şebekeleri!!!
8 Ekim’de patlak veren olaylar Türkiye’yi yangın yerine çevirdi. Peki bunun müsebbibi kim? Erdoğan’ın Rize’de söylediklerine bakarsanız, “Kobanê bahanedir. Asıl amaç Türkiye’yi dize getirme, istikamet çizme gayretidir. Ne acıdır ki bunu yaparken Türkiye içindeki piyonlarını kullanıyorlar.
Bölgedeki kanlı terör örgütlerini kullanıyorlar; Pensilvanya gibi ihanet şebekelerini kullanıyorlar. Hadiselerin arka planında Suriye’nin eli kanlı Esed rejimi var; onunla kol kola olan CHP var; günlerdir terör örgütüyle aynı çizgide yayın yapan bazı medya kuruluşları, bazı kalemler ve her türlü fırsatı değerlendirmeye çalışan Pensilvanya var.”
Erdoğan, HDP’nin Kobanê için halkı direnişe çağırdığından yola çıkarak Selahattin Demirtaş’ı ve PKK’yı suçlasaydı, bu açıklamasını tam anlamıyla haklı bulmasam bile makul karşılayabilirdim.
Tam anlamıyla haklı bulmak mümkün değil. Zira siyasi iktidarın da sorumluluğu var. Kobanê’nin yurdumuzda yaşayan Kürtler için önemini kavrayamadı; IŞİD ile PKK’yı aynı kefeye koydu; kışkırtıcı bir dil kullandı.
Selahattin Demirtaş ise kendi tabanının genlerinde var olan şiddet eylemi alışkanlığını hatırlayıp, demokratik protesto gösterilerinin süratle başka bir zemine kayabileceğini, üstelik provokasyonlara fırsat yaratacağını hesap etmeliydi.
Peki CHP’nin bu işteki mesuliyeti ne? Bir zamanlar diyalog arayarak Esed’i ziyaret etmesi mi? Arada hiçbir makul bağ görünmüyor.
Ya Pensilvanya? Cemaat’e yakın medya kuruluşları, aksine PKK aleyhine yayın yaptılar; halkı sağduyuya çağırdılar. Başka türlü davranmaları beklenemezdi. Çünkü Gülen Cemaati, PKK/KCK’nın ve Öcalan’ın samimiyetine hiçbir zaman inanmadı.
Barış süreciyle onların zemin kazandıklarını düşündü. “Kürt vatandaşlarımıza ana dilde eğitim de dahil bütün haklar verilsin ama nihai hedefi farklı bir devlet kurmak olan Öcalan ve arkadaşlarına güvenilmesin” diye defalarca uyarılarda bulundular.
Zaten, PKK sempatizanı gençler de Hizmet’in okullarını, yurtlarını Güneydoğu’da hedef alıyor. Bu durumda, nasıl bir işbirliğinden söz edilebilir ki? Acaba Erdoğan, Milli Güvenlik Kurulu’nda Cemaat’i “öncelikli tehdit” diye kırmızı kitaba aldırmaya çalışırken, son olaylardan yararlanmayı mı düşünüyor? Haberi verdi: “Paralel yapı çok farklı bir yere oturtulacak. Bunlarla ilgili adımı önümüzdeki MGK’da atacağız.”demişti.