Türkiye12 Eylül 1980 darbesinde alevlenen bir süreçle, Ortaçağ’a, ulus olma özelliğini kazanamamış, mezhep ve etniyet çatışmalarının kan davasına döndüğü Ortadoğu’nun batak ülkelerinden biri olmaya doğru hızla yol alıyor.
Hem de en yakınımızdaki at gözlülüklerin seçimleriyle, cennet hülyalarına kattıkları küçük menfaat dünyalarıyla…
Bu kanlı olayın faili ya da failleri kim olursa olsun fiilin tanımını yapacak satırbaşları ve ipuçları gün gibi ortadadır. AKPli Mehdi Eker 9 Ekim günü İstanbul’da yaptığı açıklamayla önemli bir duruma vurgu yapmıştı.
Karşılarındaki üç partiyi de ”Sonuçta hepsi Fransız Devrimi’nin ürünü. Fransa Devrimi’nin uygulama ve düşüncelerinden etkilenmişlerdir” diyerek tanımlamıştı.
1930’lu, kırklı yıllarda Gazi Mustafa Kemal’e “Selanik piçi” diyerek saldıran ve genç Cumhuriyet’in kadın haklarından giyime, harf devrimine birçok uygulamasına karşı çıkan, yakın zamanlarda da sıkıştığı her an iktidar partisine yakın desteğe geçen milliyetçi politikaların MHPsi için epeyce tartışılabilecek bu sav doğrudur. Mehdi Eker, secaat arz ederken sirkatin söylemektedir.
Fransız Devrimi Ortaçağ despot monarşi ve derebeyliklerinin kilise ile yaptığı işbirliğiyle yürütülen karanlık çağa karşı bir ayaklanmaydı.
Tüm genç kızların ilk gece hakkından tüm yeryüzü topraklarına kadar her şeye el koymuş bu iki “kutsal ittifak”ın din ve derebeylik ayakları, genç işveren sınıfının öncülük ettiği yoksul köylülük, kent proletaryası ve diğer zümrelerin yaptığı isyan ve güç birliği ile alaşağı edilmiş, Bastil zindanları yıkılmış, “eşit, kardeş ve hür” insan toplumu parolasıyla büyük adımlar atılmıştı.
Bugün, İslam ülkelerinden akın akın yoksul ve zavallı insanların göçünü kendisine çeken Batı modernitesinin temel gücü Fransız Devrimi olmuştu.
Bu devrimi oluşturan düşünsel temellerin içinde İbni Rüşt’den (Batı dünyasının Averroizmin babası diyerek Kordoba”da heykelini diktiği düşünür) İbni Haldun’a birçok Doğulu bilim ve sanat insanının da katkıları vardı…
Emperyalizme karşı dişle tırnakla bir kutsal savaş kazanmış Mustafa Kemal ve asker arkadaşlarının önemli esin kaynaklarından birisi de Fransız Devrimi’nin “eşit-kardeş-hür” yurttaşlık parolası, laiklik ve kadın hakları uygulamaları idi. Onların burjuvaziyle bir gönül bağları yoktu;
Cumhuriyet’in geleceği için bir işveren sınıfının gerekli olduğunu sanıyorlardı. Nereden bileceklerdi ki, o Fransız Devrimi yıllarının işveren sınıfı artık emperyalizm çağına atlamış, kapitalizm öncesi ilişkilerle, toprak ağalığıyla, tefeci bezirgânlıkla diş tırnak gibi iç içe geçmişti ve genç Cumhuriyet’in devlet destekli katkısıyla belini doğrultur doğrultmaz başını çevirip kendi kurucusunu sırtından hançerleyecek, Fransız Devrimi’nden, Ortaçağ’a doğru yol alacaktı.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizin uğradığı değişimlerde bu sınıfsal zemberek yer alır…
İşin en ilginci Fransız Devrimi üzerinden karşılarındaki partileri ‘öteki’ konumuna koyarak kendilerini “Siyasal İslam ve Osmanlı Ortaçağı” temsilcisi durumunda göstermiş olan Mehdi Eker’in de Fransız Liyakat Şövalye Nişanı sahibi olmasıydı!
Bu noktada, Batı emperyalizminin sinsi politikalarının ve Ankara Garı’nda patlayan bombalardaki modern elin de üstü açılmaktadır.
Şarkiyatçı Batı, Napolyon’un Mısır’ı işgalinden bu yana, vekili Kleber”e de sıkı sıkı tembih ettiği gibi Doğu’yu kolay idare etmek için bölgedeki din adamlarıyla, Şarkiyatçı aydınlarla ve derebeyleriyle yaptığı iş birliğini işaret etmektedir.
Hakkındaki suç dosyalarının raflardan taştığı, sicilinde onlarca cinayet davası bulunan Sedat Peker’in 8 Ekim 2015 günü Rize”de yaptığı miting ve Erdoğan kazanamazsa, oluk oluk kan akacak açıklaması, fiilin tanımındaki ikinci önemli göstergedir.
İktidar için her şey göze alınmıştır; ‘yasa içi’ ve dışı her türlü kaba kuvvetle, kan dökücü odakla işbirliği yapılacaktır.
Doğu adına savaşıyormuş gibi görünen ama aslında ipleri Batı emperyalizminin elinde olan IŞİD’den El Kaide’ye, Hizbullah’tan El Nusra’ya din ve mezhep temelli, kelle kesen terör örgütlerine benzeyen güçler hızla Türkiye topraklarında da örgütlenmektedir.
Osmanlı Ocakları’nın bir gençlik vurucu gücü olarak kuruluşu, sokak ortasında dövülerek öldürülen masum göstericiler, Haziran olayları sırasında zor zapt edildiği söylenilen %50”nin sokağa salınışına ait önemli ipuçlarıdır.
12 Eylül 2010 Referandumu’nda sarhoş liberal kesimin ve üzerinde TC yazmayan kimlikler hülyasıyla her türlü gericiliğe ödün vermiş Kürt milliyetçiliğinin desteğiyle yargıdakı ipler de ele geçirilmiştir ki…
Hiç tartışmaya gerek yok, bu siyasal yapı ve yargı sistemi değişmezse, Suruç katliamından sonra kanlı Ankara kırımının da failleri karanlıkta kalacak, önceden planlayarak gazete basan, öldüresiye adam dövenler ellerini kollarını sallayarak sokaklarda gezecek, eleştiri hakkını kullanmaya çalışan aydınlarsa “hakaret” suçlamalarıyla zindanlara tıkılacaktır.
Giden sayıları belki daha da artacak yüz yirmiye yakın, türkülerle halay çeken, ele ele barış isteyen can, yüzlerce yaralı…
Ve gözü yaşlı, kalbi kırık on milyonlarca insan… Bu utanç ve acı yeter bize… Artık gelelim kendimize. Olayın failleri kim olursa olsun, fiilin arkasındaki güçler yavuz hırsız gibi hem vurup, hem ne vuruyorsun diye bağırıyor, Hem de zeytinyağı gibi suyun üstünde duruyor!
12 Ekim 2015, Alper Akçam 0 532 7650723