Üstelik bunu şimdilerde 'yandaş, Ak Parti basın bülteni' gibi yaftalarla karalanan Yeni Şafak'ta yazarken yaptım. Ancak bu sefer, geçen seçimden farklı olarak, oyumu Ak Parti'ye vereceğim.
Bunun sebebi sadece Ak Parti iktidarında yapılan 17.000 kilometre yol, 205.000 yeni derslik, modern devlet hastaneleri, adalet sarayları, barajlar, spor salonları, dev uluslararası organizasyonlar, kongre sarayları, alt sınıfa nefes aldıran 600.000 yeni konut, hastaneye gidemeyene evde tedavi seçeneği sağlanması, evde yatalak hasta bakanlara aylık maaş bağlanması gibi sosyal yardım projeleri değil. Sadece Ak Parti iktidarı döneminde öğrenci burslarının %567 zamlanması, üniversite harçlarının kaldırılması, modern yurtların yapılması, IMF'ye olan 23,5 milyar dolar borcun kapatılıp ülke olarak borç verecek duruma gelinmesi, Merkez Bankası kasasındaki dolar hacminin 27,5 milyardan 136 milyar dolara çıkması, artık devlet bütçesinin açık değil fazla veriyor olması, kişi başına düşen millî gelirin üç katına çıkması, Avrupa'nın 6. ve dünyanın 17. en büyük ekonomisi haline gelinmesi, işsizliğin %10'un altına düşmesi, AB ile vizesiz dolaşım anlaşmasının sağlanması da değil. Veya İstanbul'a yapılan üçüncü köprü ve havaalanı gibi dev projeler, uzağı yakın eden hızlı tren hatları, ses getiren enerji anlaşmaları, kendi silah teknolojimizi üretmeye başlamamız, dış yardımlarda dünya dördüncülüğüne yükselmemiz de değil. Ya da sadece Ak Parti iktidarında Kürtlere, gayrimüslimlere, başörtülü kadınlar başta olmak üzere dindarlara, Romanlara ve kenara itilmiş pek çok toplumsal gruba yönelik önemli reformların yapılmış olması da değil. Elbette bu icraatların hepsi birbirinden değerli ve kayda değer hizmetlerdir. Ancak Pazar günkü seçimlerin ana meselesi bunların hiçbiri değil. Çünkü Pazar günü sandıklardan çıkacak sonuç, sadece Türkiye'nin yerel yöneticilerini değil, önümüzdeki on yıllar boyunca yerli güçlerce yönetilip yönetilmeceğini de belirleyecek. Dün sızdırılan ses kaydı, bu hayatî sorunun varlığının en sarih kanıtıdır. Bu Ak Parti meselesi değildir, memleket meselesidir! Çünkü tehdit, sadece hükümete yönelik değildir, ülkemizin varlığına, itibarına ve bağımsızlığına yöneliktir. Ve bu kaydı yapanlar da sızdıranlar da burada doğmuş olsalar bile, aidiyet bağları bu ülkeye değildir. Devletin en mahremine girip ifşa edenlerin inlerine bir an önce girilmelidir! Şu tabloya bir bakın: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in katılımıyla, Suriye sınırımızdaki El Kaide tehdidine karşı alınacak tedbirler konuşuluyor. Tehdidin boyutu ve karşı önlemler masaya yatırılıyor. Vatan hainleri de bunu kendi siyasî amaçlarına 'hizmet etsin' diye yasa dışı olarak dinliyor ve sızdırıyor. Üstelik kayıtta olmayan cümleleri de varmış gibi göstererek manipülasyon yapıyor. Örneğin kayıttan önce izleyiciye okutulan metinde Başbakan'ın 'seçim yatırımı' olarak Suriye'ye saldırı emri verdiği geçiyor. Kaydı dinliyorsunuz, seçimin s'si geçmiyor! Ama tabii akla ilk ne geliyor? Tüm dünya kamuoyu sınır ihlali yaptığı için düşürülen Suriye uçağı konusunda Türkiye'yi haklı bulurken, Today's Zaman'ın ''Seçimler öncesi prim için Suriye Savaş uçağı düşürüldü'' minvalindeki manşeti... Aklıma bir de Berkin Elvan'ın ölümünü bahane ederek, Okmeydanı'nda terör estiren DHKP-C'lilerin canına kıydığı Burak Karamanoğlu'nun babasının sözleri düşüyor. O sözler bugün size de daha anlamlı gelmiyor mu: 'Bu ülkeyi Türkiye'den, Türk'ten başkası idare edemez. Almanı, Amerikalısı gelip burayı idare edemez.' Yoksa edebilir mi? Salih Tuna'nın da sorduğu gibi: Türkiye Ankara'dan mı, yoksa bu casus ve hain şebekenin kucağına oturduğu ülkelerce mi yönetilecek?! Bir oy, belki de hiç bu kadar anlamlı olmamıştı...
ÇILDIR
28 Mart 2014 - 10:10
Neye oy vereceğiz?
2011 genel seçimlerinde Ak Parti'ye oy vermedim. Bunu da açıkça ilan ettim. Hatırlayanlarınız olacaktır, 'Başörtülü aday yoksa, oy da yok' kampanyasını düzenleyen ve sözcülüğünü yapan kadınlardan birisiydim.
ÇILDIR
28 Mart 2014 - 10:10