Taziyede oğlu Yalçın Avcı, Torunu Mertcan Avcı, Yeğini Tuncer Avcı, Göle Dernek Başkana Ertekin Baysan, Yoldaşı arkadaşı Hanifi Öztürk, Gazeteci Mustafa Küpeli. Meclis üyesi Efrail Çiftçi, öğrencilerinden Mahmut Öztürk ve Ahmet Kaya, İş adamı Veysel Kartay, Sait Üstündağ, Halil Ertan ve Kenan Yılmaz birer anısını anlattılar. Hasan Akçelikte bir yasin okuduktan sonra taziye verilerek toplantı son buldu.
Enver avcının Arkasından Bakın Torunu Mertcan ne dedi
Göle Derneğine aile olarak Enver Avcı'nin baktığı gibi, gözü gibi bakacağız.
Mertcan Tekin şöyle konuştu: Enver Avcı'nın, Değerli Büyükbabamın sevgili ailesi diyerek başlamak istiyorum sözlerime; Siyah yakasız gömleğini, öğretmenliğin getirdiği sorumluluk ceketini hayatı boyunca taşımaktan gurur duyan bunu da Göle'ye ve Gölelilere borçlu olduğunu söyleyen bir ulu çınar hakkında ne söylenebilir ki onun ailesine? Ailesi diyorum çünkü kendini Göle'ye adamış bir öğretmenin, o ailenin içinden yetiştiğini biliyorum. Sizlere baktığım zaman ben Enver Avcı'yı görüyorum aslında. Onun eserlerini, onun yol arkadaşlarını, hemşehrilerini, öğrencilerini görüyorum. Eminim ki o da burada, bizlerle beraber. Ben Enver Avcı'nın torunuyum. O benim arkadaşım, öğretmenim, babam, büyükbabam, yol arkadaşım, yol göstericim. Onunda çok istediği bir şeyi yapıyorum şuanda Ankara'da Gazi Üniversitesinde okuyorum, aynı zamanda bir çok sivil toplum kuruluşunda rol alıyorum. Dernekçilik ruhunun da büyükbabamdan bana miras kaldığını çok rahat bir şekilde ifade edebilirim. Ankara'ya gidiş gelişlerimde hep fikir alırdım, yine böyle fikir aldığım bir akşamın sonunda hayatımda onun da önemini ve dertleşmemizi de anlatan bir yazı yazdım. Şimdi o yazıyı paylaşacağım sizlerle.. Bir adam oturuyor karşımda, kral koltuğunda oturur gibi. Yılların tozuna dumanına karışmış gözleriyle bakıyor bana. Unutmamış daha çocukken giydiği siyah yakasız gömleğini, altı delinmiş yırtık çarıklarını ve çocukluğundaki gülümsemeyi kaybetmemiş. Yılları anlatır gibi bakan gözleri, gözlerimin içine bakıyor. Ben gözlerimi çekmeden dinliyorum onu. Sesi her zamanki gibi kendinden emin öğretmenliğin getirdiği sorumluluk ceketi hala omuzlarında. Ardında daha çok öğrenci, daha çok "adam" bırakmak istiyordu okumak için evden kaçma cesaretini gösteren çocuk. Bu sefer çocuklarına, torunlarına "cesur" olmayı öğretiyor. Ve başlıyor konuşmaya. "Bak çocuk, hayatta doğru bildiğini yapmaktan hiç bir zaman çekinme. Korkma, adımlarını güneşe doğru at." Haklıydı. Hem de hiç kimsenin anlatamayacağı kadar güzel anlatmıştı. Sustum ve gözlerine baktım, devam etti konuşmaya.. "Ben senin büyükbaban olarak yanlış yapıyorsam, bana yanlış yapıyorsun diyebilmelisin. Sırf ben yapıyorum diye doğru dememelisin her şeye. Muhakeme yeteneğini kaybetme" dedi. Yine derinden etkiledi beni, o ana kadar yaptığı bütün işleri gözümden aktı gitti. Bana hiç yanlış yapıyorsun deme imkanı tanımamıştı, yani koskoca 18 yıldır hiç bir yanlış yapmamıştı. Ufak bir dalgınlıktan sonra gözlerine diktim yine gözlerimi. Bir şeyler beklediğimi anlayarak devam etti konuşmaya "İmkanın çok, benim ailem ardında saraylar bırakarak göç ettiler Azerbaycan'dan. Göç kadar zor bir şey yoktur. Zor şeydir vatanı terk etmek. Bizim ailemiz, zorluklardan kolay sıyrılabilmek için istemiyordu okumamızı. Çünkü o zaman erkek çocukları güç demekti, tarlada, evde hep bir güç kaynağıydı. Babama hiç bunu anlatamadım, bende kaçarak okumak zorunda kaldım. İyi ki yapmışım, yıllar sonra babam da fark etti bunu tabii. "
Gözlerim doldu düşününce söylediklerini. Çünkü tarlada güç olarak kullanılmaya devam etseydi belki bu ülkede binlerce çocuk okuyamayacaktı bir çok aile sefalet içinde sürdürecekti yaşamını devam etti.. "Ben okuyarak sadece kendimi kurtarmak zorunda hissetmiyordum. Kendimle beraber bütün aileyi, bütün köyü, bütün ülkeyi kurtarmaya faydamın dokunabilmesi için okumak zorunda hissediyordum. Öğretmen oldum, maaşlarımı cebime koydum, kravat boynumda köye girdim. Annem ağlıyor, kış sert geçmiş hastalık derken ahırdaki hayvanlar telef olmuşlar. Gidip maaşımla ahırı yeniden doldurdum, evi yeniden inşaa ettim. O günden sonra annem ve babamın gözündeki gücüm kalıcı hale gelmişti. Bütün köylü bunları yaptığımı görünce kendi çocuklarını da birer birer okula göndermeye başlamıştı. Siz bunların hiç birini yapmak zorunda değilsiniz, siz okuyup kendinizi kurtarın, vatanınıza ve milletinize faydalı olun biz başka bir şey istemiyoruz." Haklıydı. Zaten o ailemizi kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. O yüzdendir ki ona bütün hemşehrileri Göle'nin Atatürk'ü diyorlardı. Kimseye boyun eğmemiş, kaba kuvvet kullanmadan sadece konuşarak bütün sorunlarını halletmiş "Adam" kelimesinin hakkını vererek 85 yılını geçirmiş bir idol duruyordu karşımda. İyi ki o küçük yaşında evden kaçıp okuyabilecek kadar cesurdun. Çocukken koca yürekli bir adam taşıdın içinde. Şimdi de elinden tutup okumasına destek olduğun her çocuğun ağzından sesleniyorum sana! Teşekkürler başardın çocuk; senin sayendedir ki bugün bu ülkenin onlarca şehrinde, yüzlerce çocuk, binlerce adam rahat uyuyor. Bu hayatta bana öğrettiğin yüzlerce şey için sana tekrar tekrar teşekkür ediyorum! Umuyorum ki bir gün ben de çocuklarıma, torunlarıma senin bana anlattığın, bana gözlemlettiğin kadar büyük bir tecrübe, temiz bir vicdan ve çokça sevgiler aktarabilirim. Hepsini kurtaramayacağını bildiğin halde denize atmaktan vazgeçmediğin denizyıldızları sayesinde bir çok hayatı değiştirdin! Sanki yıllardır o köyden kaçan çocuğa teşekkür etmek için bekliyormuşum. İşte o fırsatı yakalamışım gibi defalarca ona, Onun cesaretine Teşekkür EDİYORUM! Teşekkürler, Başardın Çocuk!
Mertcan Tekin şöyle konuştu: Enver Avcı'nın, Değerli Büyükbabamın sevgili ailesi diyerek başlamak istiyorum sözlerime; Siyah yakasız gömleğini, öğretmenliğin getirdiği sorumluluk ceketini hayatı boyunca taşımaktan gurur duyan bunu da Göle'ye ve Gölelilere borçlu olduğunu söyleyen bir ulu çınar hakkında ne söylenebilir ki onun ailesine? Ailesi diyorum çünkü kendini Göle'ye adamış bir öğretmenin, o ailenin içinden yetiştiğini biliyorum. Sizlere baktığım zaman ben Enver Avcı'yı görüyorum aslında. Onun eserlerini, onun yol arkadaşlarını, hemşehrilerini, öğrencilerini görüyorum. Eminim ki o da burada, bizlerle beraber. Ben Enver Avcı'nın torunuyum. O benim arkadaşım, öğretmenim, babam, büyükbabam, yol arkadaşım, yol göstericim. Onunda çok istediği bir şeyi yapıyorum şuanda Ankara'da Gazi Üniversitesinde okuyorum, aynı zamanda bir çok sivil toplum kuruluşunda rol alıyorum. Dernekçilik ruhunun da büyükbabamdan bana miras kaldığını çok rahat bir şekilde ifade edebilirim. Ankara'ya gidiş gelişlerimde hep fikir alırdım, yine böyle fikir aldığım bir akşamın sonunda hayatımda onun da önemini ve dertleşmemizi de anlatan bir yazı yazdım. Şimdi o yazıyı paylaşacağım sizlerle.. Bir adam oturuyor karşımda, kral koltuğunda oturur gibi. Yılların tozuna dumanına karışmış gözleriyle bakıyor bana. Unutmamış daha çocukken giydiği siyah yakasız gömleğini, altı delinmiş yırtık çarıklarını ve çocukluğundaki gülümsemeyi kaybetmemiş. Yılları anlatır gibi bakan gözleri, gözlerimin içine bakıyor. Ben gözlerimi çekmeden dinliyorum onu. Sesi her zamanki gibi kendinden emin öğretmenliğin getirdiği sorumluluk ceketi hala omuzlarında. Ardında daha çok öğrenci, daha çok "adam" bırakmak istiyordu okumak için evden kaçma cesaretini gösteren çocuk. Bu sefer çocuklarına, torunlarına "cesur" olmayı öğretiyor. Ve başlıyor konuşmaya. "Bak çocuk, hayatta doğru bildiğini yapmaktan hiç bir zaman çekinme. Korkma, adımlarını güneşe doğru at." Haklıydı. Hem de hiç kimsenin anlatamayacağı kadar güzel anlatmıştı. Sustum ve gözlerine baktım, devam etti konuşmaya.. "Ben senin büyükbaban olarak yanlış yapıyorsam, bana yanlış yapıyorsun diyebilmelisin. Sırf ben yapıyorum diye doğru dememelisin her şeye. Muhakeme yeteneğini kaybetme" dedi. Yine derinden etkiledi beni, o ana kadar yaptığı bütün işleri gözümden aktı gitti. Bana hiç yanlış yapıyorsun deme imkanı tanımamıştı, yani koskoca 18 yıldır hiç bir yanlış yapmamıştı. Ufak bir dalgınlıktan sonra gözlerine diktim yine gözlerimi. Bir şeyler beklediğimi anlayarak devam etti konuşmaya "İmkanın çok, benim ailem ardında saraylar bırakarak göç ettiler Azerbaycan'dan. Göç kadar zor bir şey yoktur. Zor şeydir vatanı terk etmek. Bizim ailemiz, zorluklardan kolay sıyrılabilmek için istemiyordu okumamızı. Çünkü o zaman erkek çocukları güç demekti, tarlada, evde hep bir güç kaynağıydı. Babama hiç bunu anlatamadım, bende kaçarak okumak zorunda kaldım. İyi ki yapmışım, yıllar sonra babam da fark etti bunu tabii. "
Gözlerim doldu düşününce söylediklerini. Çünkü tarlada güç olarak kullanılmaya devam etseydi belki bu ülkede binlerce çocuk okuyamayacaktı bir çok aile sefalet içinde sürdürecekti yaşamını devam etti.. "Ben okuyarak sadece kendimi kurtarmak zorunda hissetmiyordum. Kendimle beraber bütün aileyi, bütün köyü, bütün ülkeyi kurtarmaya faydamın dokunabilmesi için okumak zorunda hissediyordum. Öğretmen oldum, maaşlarımı cebime koydum, kravat boynumda köye girdim. Annem ağlıyor, kış sert geçmiş hastalık derken ahırdaki hayvanlar telef olmuşlar. Gidip maaşımla ahırı yeniden doldurdum, evi yeniden inşaa ettim. O günden sonra annem ve babamın gözündeki gücüm kalıcı hale gelmişti. Bütün köylü bunları yaptığımı görünce kendi çocuklarını da birer birer okula göndermeye başlamıştı. Siz bunların hiç birini yapmak zorunda değilsiniz, siz okuyup kendinizi kurtarın, vatanınıza ve milletinize faydalı olun biz başka bir şey istemiyoruz." Haklıydı. Zaten o ailemizi kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. O yüzdendir ki ona bütün hemşehrileri Göle'nin Atatürk'ü diyorlardı. Kimseye boyun eğmemiş, kaba kuvvet kullanmadan sadece konuşarak bütün sorunlarını halletmiş "Adam" kelimesinin hakkını vererek 85 yılını geçirmiş bir idol duruyordu karşımda. İyi ki o küçük yaşında evden kaçıp okuyabilecek kadar cesurdun. Çocukken koca yürekli bir adam taşıdın içinde. Şimdi de elinden tutup okumasına destek olduğun her çocuğun ağzından sesleniyorum sana! Teşekkürler başardın çocuk; senin sayendedir ki bugün bu ülkenin onlarca şehrinde, yüzlerce çocuk, binlerce adam rahat uyuyor. Bu hayatta bana öğrettiğin yüzlerce şey için sana tekrar tekrar teşekkür ediyorum! Umuyorum ki bir gün ben de çocuklarıma, torunlarıma senin bana anlattığın, bana gözlemlettiğin kadar büyük bir tecrübe, temiz bir vicdan ve çokça sevgiler aktarabilirim. Hepsini kurtaramayacağını bildiğin halde denize atmaktan vazgeçmediğin denizyıldızları sayesinde bir çok hayatı değiştirdin! Sanki yıllardır o köyden kaçan çocuğa teşekkür etmek için bekliyormuşum. İşte o fırsatı yakalamışım gibi defalarca ona, Onun cesaretine Teşekkür EDİYORUM! Teşekkürler, Başardın Çocuk!